4 Şubat 2014 Salı

SABIR ZİYÂDIR

 
 
 
 
SABIR ZİYÂDIR
 
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey îmân edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık olun. Allâh’tan korkun ki başarıya erişesiniz.” (Âl-i İmrân, 200)
 
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Sabır üçtür: Musîbetlere karşı sabır, kullukta sabır ve günah işlememekte sabır…” (Süyûtî, II, 42; Deylemî, II, 416)
 
Sabır; değişen maddî ve mânevî durumlar karşısında dengeyi bozmamak, îtidâli muhâfaza etmek, iptilâlara tahammül göstermek, acılara katlanmak, sıkıntı ve meşakkatlere karşı soğukkanlılıkla mukâvemet etmek, beşerî hisleri aklın ve dînin sınırları dâhilinde sâbit tutmak mânâlarına gelir.
Metânet de başa gelen her türlü iptilâya karşı metinlik, muhkemlik, dayanıklılık ve sağlamlık demektir.
Sabır, güzel ahlâkın ağırlık merkezi, îmânın yarısı, ferah ve saâdetin anahtarıdır. Cennet nîmetlerine kavuşturan büyük bir fazîlettir. Sabır, hoşa gitmeyen ve ıztırap veren hâdiseler karşısında muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmek, Hakk’a teslîm olmaktır.
Enbiyâ ve evliyâ, sabır husûsunda da zirve örnekler sergilemiş ve Allâh’ın yardımına nâil olmuşlardır. Bu sebeple onlar, sabır husûsunda da bizim örneklerimiz olmalıdır.
Sabrın dünyevî tarafı acı, âhiret tarafı çok parlaktır. Sabrın acılarını sîneye çekenler, ebediyet devleti olan cennete ve Allâh’ın rızâsına kavuşurlar.
Her hâlükârda Allâh’ın emir ve yasaklarındaki nîmet, hikmet ve ilâhî mükâfâtları düşünmek, sabrı kolaylaştırır.
Sabrın ilk şartı, onu gerektiren hâdiseyle ilk karşılaşıldığında gösterilmesidir. Vaktinde gösterilmeyen bir sabrın, fazla bir mükâfâtı yoktur.
Sözün özü, sabır insanın derûnundaki kıymetli bir hazinedir. Belâ ve musîbetler karşısında en sağlam kalkandır. Allâh Teâlâ’nın râzı olduğu ve büyük mükâfatlar va’dettiği ulvî bir haslettir.
Allâh Rasûlü’nün ifâdesiyle:
“Sabır ziyâdır.” (Müslim, Tahâret, 1)
Nihâyetinde insanın dünyâ ve ukbâsını aydınlatır.
(Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti-1, Erkam Yay.)
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder