22 Eylül 2011 Perşembe

NİJER VİDEOLARI (www.samiefendi.org)



http://vimeo.com/6491100        -    NİJER HAKKINDA GENEL BİLGİ

http://vimeo.com/27282532      -    2011 NİJER FAALİYETLERİ

http://vimeo.com/27114023      -    AFRİKA SİZİ BEKLİYOR

http://vimeo.com/18097707      -    2010 NİJER KURBAN FAALİYETİ

http://vimeo.com/6495053        -    MÜSLÜMAN NİJER VE BEYAZ ADAM

http://vimeo.com/6494125        -    NİJER VE SU

http://vimeo.com/6494264        -    NİJER'DE EĞİTİM

http://vimeo.com/6492190        -    NİJER'DE SAĞLIK, ÇOCUK VE KADIN

http://vimeo.com/6495657        -    NİJER VE BİZ


Yardımlarınız için Sami Efendi Vakfı http://www.samiefendi.org/ adresinden ulaşabilirsiniz.

15 Eylül 2011 Perşembe

DÜNYANIN EN FAKİR ÜLKESİ MÜSLÜMAN NİJER'İN KALKINMASI İÇİN DESTEK OLALIM (www.gokkubbe.org)

(www.gokkubbe.org)



YAPTIKLARIMIZ


■En önemli ihtiyaç olan temiz su için kuyular açıyoruz. Açtığımız su kuyuları ile insanlar temiz su kavuşuyor. Bu sayede kadınlar ve çocuklar beş km. gibi uzak yerlerden gelmekten kurtuluyor.

■Canlı hayvan dağıtımı yapıyoruz. Fakir halka dağıttığımız keçi adeta aileden bir fert gibi görülüyor. Öncelikle keçinin sütünden istifade ediliyor.

■İmkânlar ve ihtiyaçlar nispetinde önceden tespit ettiğimiz açlık olan bölgelerde gıda yardımı yapıyoruz. Gıda paketinde bir çuval mil, sıvı yağ, şeker ve süt tozu ile bazen pirinç vermeye gayret ediyoruz. Bu uygulamaya Ramazan ayı içinde de devam ediyoruz.

■Ramazan ayında iftar çorbası dağıtarak onları da unutmadığımızı gösterdik. Çorba için bekleyen çocuklar ve insanları görmek lazım.

■Kurban faaliyetlerinde bulunduk ve o aç Nijer’li kardeşlerimize bir parça kurban eti ulaştırdık. Bir parça kurban etinin ne demek olduğunu en iyi bu ülkelerde anlıyorsunuz.

■Nijer’de muayene parasını ödeyemeyecek durumda olan yüz binlerce insan mevcut. Elimizden geldiği kadar onların tedavilerini yaptırmaya gayret ediyoruz..

■Başkent Niamey hastanesine mobil ultrason cihazı hediye ettik.

■Yatak ihtiyacını bildiren Tessaoua hastanesine hasta yatağı yaptırdık ve teslim ettik.

■Başkent Niamey’de bir Kur’an Kursumuz faaliyet göstermekte ve yüzden fazla çocuk Kur’an eğitimi almakta.

■Gelen yardımlar dâhilinde okullara kalem, defter, kitap gibi kırtasiye malzemeleri dağıtıyoruz.

PROJELERİMİZ


■Sağlık sorunlarına kalıcı çözüm üretebilecek bir dispanser.

■Eğitim sorunlarına ilişkin okul

■Yetimhane

■Camii

■Gönüllü olarak hizmet vericek doktorlarla hastaları buluşturmak.

■Sünnet


BAĞIŞLARINIZ İÇİN

TÜRKİYE FİNANS KIZILAY ŞUB.


ULUSLAR ARASI GÖKKUBBE DERNEĞİ

şube kodu 54

hesap no 1066813 -1 TL

IBAN TR19 0020 6000 5401 0668 1300 01

Hesap no 1066813-101 EUR

IBAN TR35 0020 6000 5401 0668 1301 01

Hesap no 1066813-102 USD

IBAN TR08 0020 6000 5401 0668 1301 02

Hesap no 1066813 103 CAD

IBAN TR78 0020 6000 5401 0668 1301 03

Hesap no 1066813-104 AUD

IBAN TR51 0020 6000 5401 0668 1301 04


SU KUYULARI




















EĞİTİM

 
 


 

 

 
 
SAĞLIK
 
 

 

 

 

 

 

 

13 Eylül 2011 Salı

NİJER İÇİN SÖYLEYECEK SÖZÜ OLANLAR (www.gokkubbe.org)

Nijer İçin Söyleyecek Sözü Olanlar

04 Kasım 2010 Posted by Editör under Nijer Günlüğü  (http://www.gokkubbe.org/)
Unutulmaya yüz tutmuş, ama hafızalarımızın bir yerinde saklanmış olan acı bir fotoğraf karesine bakıyorum.

Açlıktan ölmekte olan bir çocuk ve hemen yanında bekleyen bir akbaba.

Medeni dünyanın adeta utancı olan bu dram beş, altı sene önce Afrika’da yaşanmıştı.

Kara Afrika’nın kaderi olduğu gibi insanlığında imtihanı idi sanırım, bu yaşananlar. Yağmayan yağmurlar ve arkasından gelen açlık, hastalıklar ve ölüm.

Fotoğrafa bir daha bakıyorum..

Orta batı Afrika’da yer alan Nijer’deyim. Eski bir Fransız sömürgesi olan Nijer’i, nispeten daha zengin olan Nijerya ile karıştırmamak lazım. Nijer ekonomik olarak çok fakir ve neredeyse birçok yönden geri kalmış dünyanın en fakir ülkesi.

% 95 i Müslüman olan Nijer’in nüfusu 15 milyona yakın. Ülkede uranyum çıkarılmasına rağmen maalesef her Afrika ülkesinde olduğu gibi burada da çıkarılan madenin Nijer halkına faydası yok. Ülkenin yüz ölçümü 1 milyon 276 bin km. olmasına rağmen % 85’ e yakın bir kısmı çölden oluşmakta.

Başkent Niamey, geniş kum caddeleri ile ülkenin en büyük şehri. Asfalt yol ise çok az. Kum ve sıcak hava öyle bir toz bulutu oluşturuyor ki güneş adeta gözükmüyor. Belki de insanlardan kaçan güneş bu yaşananlara ortak olmak istemiyor.

Yokların çok olduğu bir ülkedir Nijer. Sanayi olmadığı gibi, su, elektrik, yol, okul, hastane yok.

Var olanlar!

Cebinde parası olmayan, yüzü gülen ama içi ağlayan insan daha çok. Milli gelirin 300 dolar civarında olduğu ifade ediliyor bu fakir Afrika ülkesinde.

Nijer’de ağır tahribat yapan Fransa, ecdadımızın asla yapmadığı yapmış ve resmi dil Fransızca olmuş. Ne garip değil mi, Afrika’da birçok ülke Fransızca konuşarak kendi kültürünü kaybetmeye başlamış. Güzel olanlar kalkmış, adeta unutulmuş. Selam ise “Bonjur” olmuş.

Çok okuyan mı bilir, yoksa çok gezen mi? Diye sorulur zaman zaman. Bu topraklarda gezdikçe yaşananları hissetmeye başlar insan. Kitaplar yazıyor ama gönül gözü başka görüyor.

Nijer’in yaş ortalaması bir araştırmada 39 iken belki şimdi 46 olmuş. Ama yaşananlar ortada. Sefalet ve açlık her yerde gözüküyor. Başkent Niamey’de dahi sazlık evlerde miskin diye tabir edebileceğimiz insanlar hayat mücadelesi veriyor. Elektriksiz, susuz, aç bir hayat.

Nijer Nehri başkent Niamey’den geçiyor ancak ekonomiye katkısı olmayan nehir suyundan sadece civardaki halk az miktarda istifade edebiliyor. Bu çamurlu nehirde ise balık tutan insanları, taşımacılık yapan tekneleri, ücret karşılığı çamaşır yıkayan ve sizden hiç çekinmeden yıkanan insanları görmek mümkün.

İnsanlığın imtihanı sanırım devam ediyor.

Su hayattır ama varsa..

Nijer nehrine rağmen susuzluk ise büyük bir sorun. Yağmurların kesilmesi ile oluşan çamurlu göletlerden su alan, bu çamurlu suyu içen, banyo yapan insanları ve çocukları çok yerde görebilirsiniz. Temiz su bulmak için beş, altı km uzaktan gelen çileli kadın ve çocukları da çokça görmek mümkün. Kuyulardan su çekmek için bekleyen bu garip ve mazlum kadınların, çocukların yüzlerinde oluşan burukluğu görünce üzülmemek elde değil. Küçük çocuklar kuyulardan su çekmeye çalışırken ülkemde ki suyun bolluğunu düşünüyorum. Bir damla su ne kadar da kıymetli oluyor. Kocaman sarı renkli bidonlarla su taşımak, çocuklar ve kadınlar için bir hayat tarzı olmuş.

Devletimizin katkıları ile açılan su kuyularının yanında sivil toplum kuruluşlarının açmış oldukları kuyular da var. Ancak halkın temiz su içmesi için binlerce kuyu gerekli. Dua mı almak istiyorsun, kolay Nijer’de. Bir kuyu ile yüzlerce insanı mutlu etmen yeterli sanırım.

Dert bir tane değilmiş Nijer’de.

Sağlıklı olmak mı?

Nijer’de sağlık sorunları da çok fazla. Bu sağlık sorunlarının en başında çocuk ölümleri geliyor. Bu ölümler maalesef açlıktan ve temiz su olmadığından dolayı pis suların içilmesinden ve buna bağlı hastalıklardan da kaynaklanıyor. Temizlik ve hijyen için yok demek mümkün. Bebeklerin ve çocukların üstünde elbise yok, ayakkabı yok. Karınları daima şiş bir vaziyette. Tetanos olmak da her an için mümkün.

Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan raporlarda dünyada en fazla çocuk ve anne ölümlerinin Nijer’e gerçekleştiği tespit edilmiş. Yetersiz beslenmeden dolayı 150.000 çocuğun öldüğü, halen de 280.000 çocuğun ölüm ile burun buruna geldiği ve her yıl 100.000 çocuğun açlıktan ölmekte olduğu bir ülkedir Nijer. UNICEF raporlarına göre İzlanda’da bebek ölüm oranının binde üç iken, Nijer’de ise binde 257 civarında.

Doğum anında ise her yedi anneden biri hayatını kaybediyor.

Nijer’de çocukların çokluğunu görünce şaşırmamak elde değil. Medeni dünya nüfus kontrolü yaparken onlar çoğalmaya bakıyorlar; yaşadıkları tüm bu sıkıntılara rağmen.

Ya kadınlar, anneler…

Güneşin kendini gizlemeye çalıştığı Nijer’de ayrı bir dram daha yaşanıyor. Gelişmiş ülkelerde adı dahi bilinmeyen Fistül hastalığı yüzünden, bebekleriyle beraber toplumdan tecrit edilen ve adeta ölüme terk edilen genç annelerde var bu garip ülkede.

Tam sayısı bilinmese de 200 binden fazla olduğu belirtiliyor. Tedavisi ise sadece ameliyat ile mümkün oluyor. Ancak para yokluğu ve imkânsızlıklardan dolayı binlerce kadın köyünden, kasabasından dahi çıkamıyor ve kaderine terk ediliyor.

Hastaneye ulaşabilen kadınları da bu sefer başka sorun bekliyor. Yatacak yer bulmak ve ameliyat sırası; doktor ve sağlık elamanı yokluğu. Ameliyat yapacak doktor belki bir veya iki tane. Bu nedenle kaderine terk edilen binlerce kadın var.

Ya diğerleri..

Bir sıtma çeşidi olan Malaria ile beraber göz hastalıkları, cilt hastalıkları, tifo, sarıhumma Nijer’de çok rastlanılan hastalıkların başında geliyor. Bu nedenle çok dikkatli olmak ve aşı olmak şart. Köylerde rast geldiğimiz göz hastalıkları da çok fazla. Çocuklar ve bebeklerin gözleri kapanmış.

Hastanelerin birçoğunda lazım olan röntgen cihazları, laboratuar malzemeleri gibi acil gereken malzemeler yok. En basit ameliyat ipliği bile kimi hastanelerde yok Hastalar yatak yokluğundan yerlerde yatıyor veya tahtalar üzerinde yatıyorlar. Ameliyathaneler yetersiz. Aşırı sıcağın yanında temizlik sorunları ve ilaç yokluğu hastaların iyileşmesine en büyük engel. Nijer’ de doktor ise yok denecek kadar az. 15 milyona yaklaşan nüfusa rağmen iki bin den az doktor ve sağlık görevlisi ellerinden geleni yapmağa çalışıyorlar.

Uzun yollar boyunca elektriğe rastlamak zor. Sık sık kesilen elektrik ise Nijerya’dan gelmekte ve şehirler bile elektriği kısmen kullanılmakta. Kasabalar, köyler zifiri karanlıkta.

Okuma yazma oranının % 15 olduğu ülkede okulların durumu da içler acısı. Çalılardan okullar görebildiğiniz gibi kerpiç okullar da var ama sorun aynı. Renkli kalemlerin olmadığı bu okullarda kitap, defter ve okul sırası neredeyse yok. Tabletlere yazan ve bir şeyler öğrenmeye çalışan sevimli kara çocuklar ve onlara bir şeyler öğretmeye çalışan öğretmenlerin dertleri hep aynı. Okul ihtiyaçlarının yanında giyim kuşamda yok.

Bir kader mi, yoksa insanlığın imtihanı mı?

Geçtiğimiz yıllarda yaşanan büyük açlık felaketi bir nebze geride kalmış gözükse de halk bugün bile birçok bölgede var olan açlıktan dolayı sıkıntılar çekmekte. Milet denilen süpürge tohumuna benzer bir gıda ülkenin temel yiyeceği. Kadınlar dibeklerde milet denen bu gıdayı döverek çorba tarzı bir yiyecek hazırlıyorlar. Ertesi gün yine aynı yiyecek.Bu böyle devam edip gidiyor.

Ülkemizde yaşanan ekmek israfını düşünelim. Bir tarafta “yarın ne yiyeceğim” diye düşünemeyenler, diğer tarafta çöpe giden ekmekler.

Yağmur mevsiminin 2 aydan biraz uzun geçtiği ülkede bu nedenle yetişen üründe az oluyor. Aç kalmak her zaman mümkün. Bazı yerlerde yetiştirilen soğan, pirinç, patates ise ancak bir geçim kaynağı oluyor ve yaygın değil.

Bir yardım gönüllüsü kardeşimiz : “Dağıttığımız yiyeceklerden olan pirinci aldıkları gibi çiğ çiğ yiyorlar, ben böyle bir şeyi hayatımda görmedim” derken gözleri doluyordu.

Bir köy meydanında ateşte kararmış olan tencerenin içinde pişirilmeye çalışılan yiyecekleri görünce açlık denen hadiseyi daha iyi anlıyor insan.

Var olan bir gerçek bu.

Bunun gibi acı örnekler şüphesiz ki kara kıtanın bu garip ülkesinde çokça yaşanıyor.

Yardım gönüllüsü kardeşlerimiz Allah için, hizmet için buralarda çalışıyor.

Nijer’de beyaz olmak Avrupalı olmak anlamına geliyor. Bu nedenle tepki gösteren insanlarda mevcut. Beyaz Müslüman olarak selam verdiğiniz de ise her şey değişiyor. Beyaz el ve siyah el buluşması, çocukların beyaz adamın eline dokunmak için çaba göstermeleri, başlarının sevdirmeleri ise başka bir duygu. Türkiye’yi ve Türk halkını çok seviyorlar ve asıl yardımı sadece bizlerden yardım beklediklerini dile getiriyorlar.

Maalesef Afrika’nın bir diğer dramı da misyonerler. Nijer’de misyonerler de yoğun bir gayret içinde. Kölelikle başladıkları çalışmayı, madenlerini aldıkları yetmezmiş gibi garip Müslüman halkın dini üzerinde de çalışıyorlar. Açlığı, hastalıkları kullanmasını çok iyi bilen bu misyonerler, açtıkları hastanelerde ücretsiz tedavi yapıyorlar. Fakir halkın arasında geziyorlar, kısmen yardımlarda bulunuyorlar. Ancak ülkede Hıristiyan Nijer’li nüfusu tüm bu çalışmalara rağmen oldukça çok şükür oldukça az. Görüştüğümüz birçok Nijer’li bu tehlikenin farkında ve büyük bir direnç gösteriyorlar. Ama nereye kadar?

Ülkenin kuzeyinde eski bir şehir olan Agadez’de bulunan ve manevi otorite sayılan Agadez Sultanı ise kendilerinin Türk olduğunu ve İstanbul’a bağlı olduklarını söylemesi de ecdadımızın buralara kadar ulaşmasının bir göstergesi. Şaşırmamak elde değil.

Emanet gerçekten büyük.

Agadez’de bayramlarda ve Cuma hutbelerinde halen Osmanlı padişahlarına hutbe okutmaları bu sevgi ve bağlılığın bir sembolü.

Geç mi kaldık…

Bu bahtı kara yüzü güleç çocuklara, analara, insanlara geç de olsa ulaşmak lazım. Derdi paylaşmak lazım, en azından bir tebessüm lazım.

Peygamber Efendimiz:


“Kardeşinin derdi ile dertlenmeyen bizden değildir” buyurmuş.

Afrika’yı gören bir kardeşim, toplantımızda:

“Bizler bu güzel vatanımızda doğmak için bir bedel ödemedik ama bu güzel vatanda yaşıyorsak bunun bir bedeli olmalı.” Derken bir gerçeği söylüyordu.

1813’ den 1874 yılına kadar yaşamış ve Afrika’da ölmüş olan İskoçyalı misyoner David Livingstone 30 yıllık bu mücadelesinin sonunda şunları söylüyordu:

“Tüm yalnızlığımda tek dileğim Allah’ın rahmetinin dünyanın bu kanayan yarasını iyileştirmeye gayret eden, Amerikalı, İngiliz veya Türk herkesin üzerine olmasıdır.”

Amerikalı veya İngilizlerin yani sözümüz ona batı medeniyetinin gerçek amaçları yaptıkları ile zaten ortada.

Kanayan yarayı saracak gerçekte kim dersiniz?

Nijer halkı bizi bekliyor,

Afrika bizi bekliyor.


 
 

 

 
 

 
 

 
IMG_0860  IMG_2285  IMG_0744  IMG_2312  IMG_2249  IMG_0138

10 Eylül 2011 Cumartesi

SALÂVÂT-I ŞERÎFE KAMPANYASINA DESTEK VERELİM

Salavat-ı Şerife kampanyasına destek verelim

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Darul Erkam isimli site tarafından Türkiye genelinde başlatılan Peygamber efendimizin doğumunun 1440. yılında 1 Trilyon 440 Milyar Salavat-ı Şerife kampanyasında rakam 34 Milyara ulaştı.

Daru’l Erkam isimli site tarafından Türkiye genelinde başlatılan Peygamber efendimizin doğumunun 1440. yılında 1 Trilyon 440 Milyar Salavat-ı Şerife kampanyasında rakam 34 Milyar’a ulaştı. 20 Nisan 2011 tarihinde başlatılan ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa (SAV) nın doğumunun 1440. yılı olan 22 Nisan 2012 tarihinde sona erecek olan kampanyada hedefe ulaşmak için herkesin destek olunması istendi.

‘darulerkam1440@gmail.com’ veya ‘darulerkam1440’ facebook sayfasından kampanyaya ulaşılabileceğini ifade eden site yetkilileri yayınladıkları mesajda şu görüşlere yer verdi: “Daru’l Erkam olarak Peygamber Efendimiz (SAV) 'in doğumunun 1440. yıl dönümünde, O’nu en güzel şekilde anmak için 1 Trilyon 440 Milyar Salavat-ı Şerife okuma projesini başlattık. 20 Nisan 2011 tarihinde başlayan projemiz 22 Nisan 2012 tarihinde sona erecektir.

Sizlerden projemize destek olmanızı ve tüm sevdiklerinize projemizi duyurarak hedefimiz olan 1 Trilyon 440 Milyar Salavat-ı Şerife ulaşmayı arzu ediyoruz”

İnternet sitelerine en fazla Salavat-ı Şerife gönderen illerin başında dün itibariyle yaklaşık 12 milyar rakamı ile Zonguldak’ın geldiğini de ifade eden yetkililer, “Zonguldak ilimizi sırasıyla Kütahya, Şanlıurfa, Gaziantep ve Elazığ izledi. Konya’da bu rakam ise yine dün itibari ile 9 milyar 911 milyon 502 bine ulaştı. Bizim arzumuz bu kampanyamızın tüm illerde tanıtımını en güzel şekilde yaparak hedeflediğimiz rakamında üstünde Salavat-ı Şerife’ye ulaşmak. ‘O’nu Seviyoruz’ ismi ile başlattığımız kampanyaya Türkiye’nin yanı sıra birçok İslam ülkelerinden de destek geliyor. Bu güzel ve anlamlı kampanyaya destek veren tüm kardeşlerimize şükranlarımızı sunuyoruz”

ALİ SAİT ÖGE

İLÂHÎ KUDRETİN ESERİ (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

-Prof. Dr. Cevat BABUNA ile-

İnsanın gen haritasını daktilo etmenin süresini de hesaplayan bilim adamları, dakikada 60 kelime yazan bir kişinin günde sekiz saat çalışarak bu çalışmayı ancak 50 yılda bitirebileceğini belirtiyor.

İnsanların genlerinin yüzde 97'sinin işlevleri olup olmadığının bilinmediğine de dikkat çeken bilim adamları, insanın her bir hücresinde 0.0001 santimlik bir yapının içinde yaklaşık 2 metre uzunluğunda DNA'nın sıkıştırılmış vaziyette yer aldığını kaydediyor.

Bilim adamları, söz konusu DNA'ların sıkıştırılmış halde bir toplu iğnenin başına sığacak büyüklükte olduklarını belirtiyor. Her hücredeki DNA kodu içinde 3 milyar gen harfi bulunduğu belirtilirken, vücutta 100 trilyon hücre bulunduğu da hatırlatılıyor.

Bir insan vücudundaki DNA'ların ne kadar çok olduğu da bunlar ard arda getirildiğinde güneşe 600 kez gidiş-dönüş yolculuk yapılabileceği ölçü aşınarak ifade ediliyor.

Amerikan ve İngiliz bilim adamları, araştırmaları boyunca her saniye 12 bin DNA harfini deşifre ettiklerini belirttiler.

(Fikir Adamlarımız 2, Erkam Yayınları)

Hadis-i Şerif: Ramazan orucunu tutan ve buna Şevvâl ayında altı oruç daha ekleyen kişi, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibidir.

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

        
Prof. Dr. Cevat BABUNA

3 Eylül 2011 Cumartesi

ÎTİNA-TÂDİL-İ ERKÂNA RİÂYET (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Bir gün Huzeyfe (r.a) mescide girdiğinde, bir kişinin namaz kıldığını, ancak rükû ve secdeleri tam yapmadığını görmüştü. Namazdan sonra ona:

"-Kaç senedir böyle namaz kılıyorsun?" diye sordu.

O şahıs:

"-Kırk senedir." dedi.

Huzeyfe (r.a):

"-Sen kırk senedir namaz kılmamışsın. Bu şekilde namaz kılmaya devam ederken ölecek olursan, Hz. Muhammed (s.a.v)'in yaratıldığından başka bir fıtrat üzere ölürsün." dedi ve ona namazı nasıl kılacağını öğretti:

"-Kişi namazını hafif kılabilir, ancak rükû ve secdelerini tam yapmak (yani tâdil-i erkâna riâyet etmek) şartıyla!" dedi.
(Ahmed,V,384; Buhârî,Ezân 119, 132, Salât,26)

Hadis-i Şerif: "İyilik ahlâk güzelliğidir. Kötülük ise, kalbini rahatsız eden ve halkın öğrenmesini istemediğin şeydir."

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

       

AMERİKA'DA NAMAZ MACERALARI

Geçen ay ailece A.B.D'ye on iki günlük bir seyahat gerçekleştirdik. Hem orada (Washington D.C) oturan akrabalarımızı ziyaret, hem de yeni bir ülke görüp izlenimler edinmek için.

Gördüklerimizin bazıları, televizyonlardan gördüklerimize ve tahmin ettiklerimize benziyor, bazıları ise bizi şaşırtıyordu. Örneğin, hafta sonu için üç günlüğüne New York'a gittik, oradaki yüksek binalar, kuleler, alışveriş merkezleri, orada olmasını beklediğimiz türdendi.

Washington ise New York'a göre daha düzenli ve daha yaşanabilir bir şehir gibi gözüküyordu. Şehrin çoğunlukla müstakil evlerden oluşması ve evlerin diziliş düzeni, müzelerin hepsinin birbirine yakın yerleştirilmiş olması, Beyaz Saray ve Meclis'in burada bulunması, caddelerin genişliği ve insanların kurallara riayeti, anıtlar vs. , tüm bu özellikleriyle Washington daha düzenli göründü gözümüze.

Benim esas bahsetmek istediğim ise, orada yaşadığımız ve hoş birer anı olan namaz maceraları. Washington'da, müzeler bölgesinde geniş çayır alanlar var, orada müsait gördüğümüz bir yere seccademizi sererek, kıbleyi de güneşe göre hesab ederek namazımızı eda ettik çok şükür. Bir kez de, ortada daha kaldırılmamış olan boş bir yemek çadırının içinde kıldık. İnsanların yanımızdan geçerken namaz kıldığımızı görüp hiç bir tepki vermeden yollarına devam etmeleri başta bizi şaşırtıyordu, ama sonra alıştık, ve bu özgürlük hoşumuza gitti.

New York'ta ise, çok hoş bir olay başımıza geldi. Empire States'e gitmek üzere akşam üstü metroya bindik, akşam namazı vakti sıkışıyordu, ben gitmeme taraftarıydım, ertesi güne bırakmak istiyordum, bizimkiler ise gitme konusunda ısrar edip namaza otele yetişeceğimizi söylediler ve beni ikna ettiler. Ama içim huzursuzdu ve namazın geçmemesi için Mevlâ'ya dua ediyordum.

Oraya vardığımızda, biz eşimle bir markete su almak için girmiştik ki, kayınbiraderim bir limuzin şoförüyle konuşmaya başlamış, limuzin turu fiyatını sormuş. Biz marketten çıktığımızda şoför ona, bizim müslüman olup olmadığımızı sormuş. O da "Evet müslümanlar,Türkiye'den bizi ziyarete geldiler." demiş. Yanlarına gittiğimizde bana, limuzin şoförünün de müslüman olduğunu söyledi. Ben hemen heyecanla ama umutsuz olarak (çünkü oralarda mescid bulmak neredeyse imkansız gibi), "Buralarda mescid var mı acaba?" dedim. "Evet, şu ilerde Ar-Rahman Mescidi var." deyince adam, çok sevindim. Nasıl gidebileceğimizi sorduğumda ise, "Atlayın limuzine ben sizi bırakayım!" demesin mi! Orada sevincim ikiye katlandı, namaza yetişebilecek olmamın sevincinin yanında, Rabbimin dua namaz olunca nasıl hemen icabet ettiğini ve birilerini memur ettiğini görmenin sevinci daha güzeldi. Adam bizi mescide bıraktı, ne kadar ısrar ettiysek de bizden para almadı, hem namazın hatırına hayatımızda ilk kez limuzine bindik, hem de namaza yetişmekle kalmadık, cemaate de yetişip namazı ilk vaktinde kıldık! Şükürler olsun..

Yine New York'ta, Özgürlük Heykeli'ni gezmeye gitmiştik, dönüşte öğle namazı için yer arıyorduk, park gibi bir yerin ortasında baktık zenciler cemaat olmuş namaz kılıyor! Hemen gittik, bize birer poşet verdiler sağolsunlar, öğle namazımızı eda ettik şükür.

Washington'da ise, iki Cuma namazı kılmak nasib oldu. Kayınbiraderimin eviyle Masjid Muhammad arası on beş-yirmi dk. civarı mesafede yürüyerek. İlkinde beni arabayla bıraktılar, ikinci Cuma'da ise ben yürüyerek gitmek istedim ancak yolları karıştırdım. Yolda yürüyorum, hava müthiş sıcak, nem de olunca çok yorucu oluyor, vakit de kısalıyordu, birine sordum mescidin yerini, adam bana: "It's too hot for walking, come here. (Hava yürümek için çok sıcak, gel.)" dedi ve beni arabasıyla mescide bıraktı! Sanki Amerika'da değildim de Türkiye'nin sıcakkanlı bir köyündeydim ve insanlar yardım için seferber oluyordu! Tabii bunlar hep Cenab-ı Allah'ın lütfu oldu, en değer verdiği ibadet olan namaza verilen önemi karşılıksız bırakmadığının en önemli kanıtları oldu benim için.

Yâ Rabbî, bizim orada bir vakit namazımızı dahi kaçırmadan kılabilmemizi sağladığın, ummadığımız yerlerden bize imkânlar yarattığın için sana sonsuz şükürler olsun. Ömrümüzün sonuna kadar bizleri, Ümmet-i Muhammed'in cümlesini namazdan, secde zevkinden mahrum etme! 

Amin..

 Masjid Muhammad Community Nights      
Masjid Muhammad-Washington D.C, on New Jersey Avenue.