28 Ağustos 2011 Pazar

KUR'ÂN'DAN CENNETİ İSTEMEYE İLİŞKİN DUA ÖRNEKLERİ (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

(Güzel kulların diliyle öğretilen duâ)

"Onlardan kimi de (öğütlediğimiz/emrettiğimiz gibi) şöyle dua eder: 'Ey Rabbimiz! Bize dünyada güzellik ver. Ahirette de güzellik ver; güzellikler yurdu olan Cennet'e erdir. Bizi ateş azâbından koru.' " (Bakara,201)

(Hz. İbrahim (a.s)'in diliyle öğretilen dua)

"Beni sonradan yaratılacakların dilinde hayırla andır. Beni, nimetlerle dolu Cennet'in miraşçılarından kıl." (Şuara,84-85)

(Firavun'un karısının diliyle öğretilen dua)

"Ey Rabbim! Benim için Cennet'te katından bir konut yap." (Tahrîm,11)

(Meleklerin diliyle öğretilen dua)

"Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilminle kuşattın. Tevbe edip Sen'in yolunu izleyenleri bağışla. Onları Cehennem azâbından koru.

Rabbimiz! Onları kendilerine vaad ettiğin Adn Cennetlerine koy. Babalarından, eşlerinden, (Sen'in yasalarına) uyanları da (Cennetlerine erdir). Sen, karşı konulamaz gücü olansın. Her şeyi yerli yerinde yapansın." (Mü'min, 7-8)

Hadis-i Şerif: "Misvak kullanmak, ağzın temiz kalmasına ve Rabbın razı olmasına sebeptir."

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

 

 

ŞAKALAŞMAK (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Bir kişi, Süfyân bin Uyeyne Hazretleri'ne (v.198 h.) :

"-Mizah ayıp bir şey midir?" diye sorunca, o şöyle cevap vermiştir:

"-Ne ayıbı, bilâkis sünnettir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v):

"-Ben mizah yaparım, ancak daima doğruyu söylerim!"  buyurmuştur. (Nüveyrî, Nihâyetü'l-Ereb fî Fünûni'l-Edeb,Kahire tsz. IV,2)

Yani şakalaşmak, latîfe yapmak sünnettir, fakat gönül kırmadan, bilâkis gönül alarak yapılmalıdır.

İbn-i Kayyım el-Cevziyye (v.751 h.):

"-Allah Rasûlü (s.a.v) şakalaşır ve şakalarında sadece doğruyu söylerdi. Kinâyeli konuşur, bu sözünde de yine yalnız hakikati söylerdi." demiştir. (İbn-i Kayyım el-Cevziyye,Zâdü'l-Meâd,I,58)

Peygamber Efendimiz'in ashâbı, heyecanlı, hareketli ve neşeli insanlardı. Nerede nasıl hareket edeceklerini çok iyi bilirlerdi. Gerektiğinde nükteli konuşurlar ve şaka yaparlar, gerektiğinde ise ciddileşirlerdi. Îtidal üzere dengeli bir hayat yaşar, aşırılıklardan sakınırlardı.

Bekir bin Abdullah şöyle der:

"-Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz'in ashabı şakalaşırlar, birbirlerine karpuz ile şaka yaparlardı. Ancak mühim işler çıktığında ciddileşir ve işe dört elle sarılırlardı." (Buhârî,el-Edebü'l-Müfred,no:266) 

Hadis-i Şerif: Dua ibadetin özüdür.

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

                                


25 Ağustos 2011 Perşembe

BÜTÜN VARLIKLARIN RABBİ (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Abbasi halifesi Hârûnürreşid'in muasırı, güzel ve hikmetli söz söylemesiyle tanınan Behlûl Dânâ (ö.799), Halife'ye irşad ve ikaz yollu sözler söyleyerek hata ve kusurlarını yüzüne söyleyebilen deli görünüşlü akıllılardan (ukalâ-yı mecânîn) biridir.

Bu bakımdan akıllı ve ağırbaşlı kimselerin yapamadığı veya söyleyemediği birçok şey ona nisbet edilir.

Bir sebepten ötürü Hârûnürreşîd, ülkesinde yaşayan gayri müslimlere kızar ve "Ya müslüman olmalarını, ya da Abbasi mülkünü terketmelerini isteyen" bir ferman yazdırır.

Bunun üzerine çaresiz kalan gayri müslimler, Behlûl Dânâ'nın kapısını çalıp olanı biteni anlatırlar. Behlûl de, gereğini yapacağını söyleyerek onları teskin eder.

Vakit gelince, aşkam namazını kıldırmak üzere mihraba geçen Behlûl Dânâ, Fatiha Suresi'ni okurken, "Rabbul âlemîn" lafzını "Rabbul mü'minîn" şeklinde tilâvet eder. Arkasında namaza duran Hârûnürreşîd yüksek sesle, "Rabbul âlemîn" diye düzeltir. Fakat Behlûl Dânâ yanlış okumakta ısrar edince, tekrar Hârûnürreşîd'in tashîhine muhatab olur.

Aynı hata, aynı uyarı üç kere tekrar edildikten sonra, Hârûnürreşîd dayanamaz ve hiddetle bağırır:

"-Ne yaptın? Namazı bozdun!"

Bunun üzerine aradığı fırsatı bulan Hazret-i Behlûl, şu hikmetli karşılığı verir:

"-'Rabbul âlemîn' yerine 'Rabbul mü'minîn' okununca namazın bozulduğunu biliyorsun da, müslüman değildir diye insanları yurtlarından sürüp atmanın dinine zarar vereceğini biliyor musun?!"

Hadis-i şerif: "Zayıflarla ilgilenmede bana yardımcı olun. Çünkü siz, içinizdeki zayıflar sebebiyle yardım görebilir ve rızıklanabilirsiniz."

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

     


20 Ağustos 2011 Cumartesi

İNFAKTAKİ BEREKET (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Bir gün sâilin biri, Hz. Ali (r.a)'nin önünde durup bir şeyler istedi. Hz. Ali (r.a), oğlu Hasan veya Hüseyin'e:

"-Annene git, kendisine bıraktığım altı dirhemden birini al getir." dedi.

Oğlu gitti, sonra geri döndü ve:

"-Annem o altı dirhemi un almak için ayırdığını söyledi." dedi. Hz. Ali (r.a):

"-Bir kul, Allah'ın katındakine kendi elinden daha fazla güvenmedikçe îmânı kâmil olmaz! Git ona söyle, altı dirhemin tamamını göndersin." dedi.

Hz. Hasan (r.a) veya Hz. Hüseyin (r.a) gidip altı dirhemi getirdi ve babasına teslim etti. O da bunları sâile verdi. Hz. Ali, daha evden içeri adımını atmamıştı ki devesini satmak isteyen bir adam yanına geldi. Hz. Ali (r.a):

"-Deveni kaça satıyorsun?" diye sordu.

"-Yüz kırk dirheme."

"-Parasını bir müddet sonra vermek üzere onu kapıya bağla."

Adam deveyi bağlayıp gitti. Derken başka bir zât çıkageldi ve:

"-Bu deve kimin?" diye sordu. Hz. Ali (r.a):

"-Benim." dedi.

"-Onu satıyor musun?"

"-Evet."

"-Kaça?"

"-İki yüz dirheme."

"-Peki, aldım gitti."

Adam iki yüz dirhemi verdi, deveyi aldı. Hz. Ali (r.a), deveyi satın aldığı zâta yüz kırk dirhemi verdi, arta kalan altmuş dirhemi de Hz. Fâtıma'ya getirip teslim etti. Fâtıma (r.a):

"-Bu nedir?" diye sordu.

"-Bu, Allah Teâlâ'nın: 'Her kim bir hasene ile gelirse, ona o yaptığı iyiliğin on katı vardır."(En'âm,160) buyurarak Peygamberi vasıtasıyla bize vaad ettiği mükâfâttır." dedi. (Ali el-Müttakî,VI,572-573/16976)

Hadis-i şerif: "Ben sizden önce varıp Cennet'te Kevser Havuzu'nun başında bekleyeceğim."

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

   

FAZLA ÇIKAN AKÇELER (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Velî lakaplı Sultan İkinci Bayezid Han (1450-1512), kendi şahsî servetiyle yaptırdığı Bayezid Camii'nin inşaatına 1501 senesinde başlanmış, inşaat altı sene sürmüş ve bu güzel mabed 1506 senesinde tamamlanarak mü'minlerin ibadetine açılmıştır.

Cami yapılırken işin başında usta ve işçilerin gündelikleri hesaplanıp herkesin ne miktar akçe alacağı kendilerine bildirilirmiş. Sonra da bu akçeler, küplere doldurularak inşaatın bir köşesine bırakılırmış.

O günkü iş bitip de akşam paydos olunca, herkes küpün içinden kendi hakkına tekabül eden akçeyi alırmış. Fakat gelgelelim usta ve işçilere dağılıp küpler toplandığında, küpün birinin içinden akçeler eksik değil de hep bir yevmiyelik fazla akçe çıkıyormuş.

Bu durum inşaat yöneticilerini oldukça rahatsız etmiş, "Acaba kim hakkını almıyor?" diye aylarca araştırılmış. Sonunda sıkı bir takiple kimin akçesini almadığını bulmuşlar. Üstü başı fakir giyimli bir işçi, akşam olunca gizlice akçesini almadan kaçıyormuş.

Yine böyle bir iş bitimi akşam işçiyi yevmiyesini almadan uzaklaşırken yakalamışlar ve "Burası padişah hayratıdır, alınterinin karşılığı alınmadan olmaz." deyip geçmiş yevmiyeleri teker teker eline saydıktan sonra merakla, emeğinin karşılığını niçin almadığını sormuşlar.

Gariban amelenin verdiği cevap, bizim iklimlerin insanına yakışır güzelliktedir:

"Benim ne malım, ne mülküm, ne de kenarda birikmiş üç-beş kuruş param var. Şu fâni dünyada Allah rızası için hiçbir hayır yapamamanın ızdırabıyla kıvranıyorum. Bari bu caminin inşaatında para almadan çalışayım da hayır yapayım diye düşündüm." demiş.

Hadis-i şerif: "Biri Allah korkusundan ağlayan, diğeri Allah rızası için gece nöbet bekleyen iki gözü, cehennem ateşi yakmaz."

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

  

II. Bayezid Han                                            Bayezid Camii-İstanbul

18 Ağustos 2011 Perşembe

RÜKÛDA İNFAK (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Ebû Zer (r.a) şöyle anlatır:

"Bir gün Allah Rasûlü (s.a.v) ile birlikte öğle namazı kıldık. Mescide bir sâil geldi ve oradakilerden sadaka istedi, fakat kimse sadaka vermedi. Sâil ellerini semaya kaldırıp:

- 'Allah'ım, Peygamber Efendimiz'in mescidinde sadaka istedim ama kimse bana bir sadaka vermedi.' dedi.

Hz. Ali (r.a) o esnada rükûda isi. Sâile sağ elinin küçük parmağındaki yüzüğü işaret etti. O da gelip parmağındaki yüzüğü aldı.

Hz. Ali'nin işaretini ve sâilin yüzüğü alıp gidişini Rasûl-i Ekrem (s.a.v) gördü ve:

-  'Allah'ım! Kardeşim Musa (a.s) senden istedi ve: "Rabbim! Yüreğime genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimden (şu) bağı çöz ki sözümü anlasınlar. Bana ailemden bir vezir (yardımcı) ver, kardeşim Harun'u ver.Onun sayesinde sırtımı kuvvetlendir ve onu işime ortak kıl!(Tâhâ,35-32) dedi ve onun hakkında vahiy indirildi:

"Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, âyetlerimiz (mucize ve yardımlarımız) sayesinde onlar size erişemeyecekler.Siz ve size tâbî olanlar üstün geleceksiniz.(Kasas,35)" buyuruldu.

Allah'ım, ben de senin peygamberin ve seçkin kulun Muhammed'im. Benim sadrıma da inşirah ver, işimi kolaylaştır,ailemden bana bir vezir ver,Ali'yi ver,onunla benim sırtımı kuvvetlendir.' diye dua etti.

Vallahi Allah Resûlü (s.a.v) daha duasını bitirmemişti ki, Cibril (a.s) geldi ve "Ey Muhammed oku:

"Sizin dostunuz (velîniz) ancak Allah'tır, Rasûlü'dür, iman edenlerdir ki, onlar namaza devam ederler ve rükû halinde (bile) zekat verirler. Kim Allah'ı, Rasûlü'nü ve iman edenleri dost edinirse, (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır.(Mâide,55-56)" dedi. (Râzî,XII;Taberî,VI,186)

Hz. Ali (r.a), diğer mü'minler gibi, tasaddukta bulunmayı severdi ve bu âyet-i kerîmenin hükmüne öncelikle dahildir. Bu rivâyete göre, âyetin iniş sebebi hususî olmakla birlikte, hükmünün bütün mü'minler hakkında olduğu unutulmamalıdır.

Hadis-i kudsî: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua ettiğin ve Ben'den affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım." 

Hadis-i şerif: "Bir kimse yalan yere yemin ederek bir müslümanın malını gasbetmesin."


ERKAM TAKVİMİ ARKASI

MECÛSÎYİ HAYRAN BIRAKAN HASSASİYET (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Rivâyet edildiğine göre, İmam-ı Âzam Ebû Hanife Hazretlerinin bir mecûsîde malı vardı. Onu istemek üzere mecûsînin evine gitti.

Evin kapısına geldiği sırada, ayakkabısına pislik bulaştı, onu gidermek için ayakkabısını silkeledi. Fakat pislik, gidip mecûsînin duvarına yapıştı. İmam, ne yapacağını bilemedi. Çünkü eğer kiri gidermek için kazısa, duvarın sıvasına zarar gelecekti; bıraksa, duvarını kirlettiği için kul hakkına girmiş olacaktı.

Ne yapacağını, duvarın sahibi olab mecûsîye sormaya karar verdi, kapıyı çaldı. Kapıyı açan hizmetçiye:

- 'Efendine, "Ebû Hanife kapıda bekliyor." diye haber ver!' dedi.

Adam kapıya çıktı ve malını isteyeceğini zannederek Ebû Hanife Hazretlerinden özür dilemeye başladı.

İmâm-ı Âzam (rahmetullahi aleyh) ise:

- 'Şu anda bu önemli değil.' dedi ve duvarın durumunu anlatarak sordu:

- 'Söyle bu duvarı nasıl temizleyebilirim?'

Bu ulvî hassasiyet ve âlicenaplık karşısında duygulanan mecûsî:

- 'Ben önce nefsimi temizleyerek işe başlayayım!' dedi ve o anda müslüman oldu.

     


Hadis-i şerif: "Biriniz bir şey içtiğinde, içtiği kabın içine nefes vermesin."

ERKAM TAKVİMİ ARKASI